Başlarken...

Blogdaki tüm yazılar ve fikirler bana aittir. Yazılanların bir kısmı gerçek, bir kısmı da gerçek olmasını istediğim şeyler olabilir ancak tümü orijinaldir ve daha önce başka yerde yayımlanmamıştır.

Neden İskele-Sancak derseniz, malum o da denizcinin solu-sağı.

14 Kasım 2008 Cuma

Atatürk'ü sıradanlaştırmak: "Mustafa"

Son günlerde fırtınalar koparan filmi henüz seyretmedim, ancak seyreden-seyretmeyen kişilerce hakkında o kadar çok şey yazıldı ki, düşündüklerimi ifade etmek ya da en azından ifade etmeye çalışmak şart oldu.

Film üzerinde en çok tartışılan konu sanıyorum filmin adı ile ilgili. Neden Atatürk veya Mustafa Kemal değil, sadece Mustafa? Bir programda şahit olduğum kadarı ile Can Dündar Küba halkının Fidel Castro'ya "Fidel, Fidel" şeklinde yapmış olduğu tezahürattan etkilenmiş ve bunu çok samimi bulduğu için tercihini bu şekilde kullanmış. Saygı duymak lazım, ancak doğru mu derseniz bence değil. Bu gibi konularda samimiyetle laubalilik arasındaki nuansa çok dikkat etmek gerekir. Bir bakarsınız Sayın Can Dündar, Can Bey, Can derken birdenbire Bizim Can, Ulan Can'a falan dönüverir iş...

Atatürk gibi yaptıkları ile toplumları fazlasıyla etkilemiş tarihi kişilikleri filmleştirirken, onların insani özelliklerini daha fazla ön plana çıkarmaya gayret etmek, iyi niyetle bile yapılmış olsa, niyet edildiği gibi o insanları daha saygı duyulur, sevilir hale getirmekten ziyade sıradanlaştırır. Putlaştırmaya karşı olalım, ama putlaştırmayalım derken böyle sıra dışı kişilikleri sıradanlaştırmaya yol açabilecek söylemlerden de kaçınmamız gerek.

Filmde bahsi geçen; Atatürk'ün zaafları, içkiyi sevmesi, kadınlarla olan ilişkileri, herkes gibi bir takım korkuları olması ve yalnızlığı gibi insani konular bilinmedik şeyler değil. En azından biraz okuyan insanlar bunlardan haberdar. Ayrıca tabii ki her şey tartışılabilir, ancak doğru zamanda ve uygun platformda. Bizim gibi okuma alışkanlığı olmayan toplumlarda, daha farklı düzeylerde tartışılması gerekli konular bir belgesel filmle, sınırlı sürede, birtakım kalıplar halinde insanlara sunulursa sonuçta konu şimdi olduğu gibi hiç tahmin edemeyeceğiniz, belki istemediğiniz yerlere doğru gidebilir.

Toplumca öyle duygular içindeyiz ki, nasıl anlatsam; hani sağ tarafınızdan bir darbe alır sarsılırsınız, düşmemek ve diğer bir darbeye hazırlıklı olmak için ağırlığınızı o tarafa doğru verirsiniz ancak ikinci darbe hiç de beklemediğiniz sol taraftan gelir, ters ayak üzerinde yakalanır, sendeler hatta düşebilirsiniz. Öyle sanıyorum bu film de beklemediğimiz bir anda, hazırlıklı olmadığımız taraftan geldi. Sonrasında toplumun aydın, laik, Atatürkçü kesimleri kendi aralarında ikiye, üçe bölündüler tartışıyorlar. Bu arada birileri ellerini ovuşturarak bundan sonraki, belki de bitirici darbeye hazırlık yapıyor.

Sevgili Can Dündar, keşke bu filmi yapmadan önce daha etraflıca düşünüp, daha fazla insandan görüş alsaydın. İnsan sevmediklerinden, düşmanlarından geleceklere karşı hazırlıklı olabiliyor ama sevdiklerinin, dostlarının bir fiskesi bile yeterli olabiliyor düşmek için.

Hepimizi ters ayakta yakaladın...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Geçenlerde bir YORUM FARKI programında Can Dündar'ın parayı çok sevdiğini söylediler.

Acaba Atatürk'ümüz paraya mı kurban gitti?

Yazık oldu.

Kaptan dedi ki...

Açıkçası öyle olduğuna inanmak istemiyorum ancak her ne olursa olsun zamanlamanın yanlış olduğu kesin.